Myspace'lerinde müziklerini alternative/rock/blues olarak tanımlayan güzel grup The Fun Lovin' Criminals'a nedense önceden eğilmemiştim. Hoş şimdi de uzuun uzun anlatmayacağım. Abiler 1995 yılından beri (Fun Lovin' Criminals) ortalıktalarmış. Birkaç tanesi toplama olmak üzere 10 tane "release"leri bulunuyormuş. Şarkılarında bolca hip-hop vokale yer vermelerine karşın benim beğenmem de ilginç oldu aslında; zira hiç sevmem ("Valla abi, bi Gorillaz bi bunlar" desem yeri). 2003 yılında Türkiye'ye festivale gelmişler, "abi adamlar muhteşem, süper eğlendik, patladık eğlenceden, götümüzden yaş geldi" diyen var, "pffff çok sıkıcıydı" diyen var. İzlemedim ben. Dinleyiniz, bakınız:
Pek sevdiğimiz Elephant 6 kolektifi aracılığıyla 10 yıldan uzun süredir yaptığı müziği bizlere ulaştıran "yeni saykedelik akım" savaşçısı (yuh Tolga, böyle tanım mı olur) Of Montreal, The Who'nun 1965 tarihli nefis şarkısı The Kids Are Alright'ı canlı canlı cover'lamış. Bu canlı versiyon yalnızca akustik gitarlar ve vokallerden ibaret olsa da oldukça enerjik.
Ayrıca şarkının The Who versiyonunu yeniden dinlerken daha önce fark etmediğim bir şey dikkatimi çekti: 1:38-1:39 civarında ufak bir editing pürüzü var kayıtta. Hani bunu da not olarak şuraya, köşeye, hah tamam. Biraz daha sola, hah oldu şimdi.
Bazı sözcük oyunları var ki, insan rezil olduğunu bildiği halde söylemeden/yazmadan duramıyor. Bu yazının başlığı da onlardan biri olarak kabul edilsin. Berbat olduğunun farkındayım. Meseleyi daha fazla deşmeden devam edesim var. Mæseçusets.
(Masha Qrella, işini çabuk halletsin diye fotoğrafçıya içinden küfrederken)
Masha Qrella, Alman kökenli Morr Music tayfasından bir ablamız ("tayfa" metaforu da sıktı artık, neyse). Morr Music; The Notwist, Ms. John Soda, Tied & Tickled Trio, The Go Find, Couch, Lali Puna, Múm gibi, genelde Indie Electronic/Indietronica ağırlıklı isimlerin albümlerini yayımlayan hoş bir şirket.
Masha Qrella müzik yapmaya yine Morr Music çatısı altındaki enstrümantal bir Indie Electronic grubu olan Contriva'da başlamış. 2004'ten itibaren de solo albümler yayımlıyor. Sanırım 2005 sonu/2006 başı gibi, Masha Qrella'nın ilk albümü Luck'a epey sardırmıştım. Albüm ve özellikle albümün açılışını yapan ilk üç şarkı pek güzeldi. Karşımda elektronik ve akustik müziğin dengeli bir karışımı olan iyi pop şarkıları duruyordu.
Mashaabla2004 tarihli bu ilkalbümün ardından 2005 yılında Unsolved Remained'i yayımladı. Kanımca bu albüm, ilki kadar başarılı değildi. Elektronik, akustiğin bir adım önüne geçmiş ve müzik bir miktar bulanıklaşmıştı. Gerçi bu albümü çok da kendimi vererek dinlediğimi söyleyemeyeceğim.
Masha Qrella yaklaşık bir yıl kadar önce bir 45'lik de yayımlamış; benim yeni haberim oldu. Don't Stop the Dance ve Saturday'den oluşan bu 45'liğin A yüzü 1985 tarihli Boys and Girls albümünden bir Bryan Ferry cover'ı. Kavırın, şarkının orijinalinden daha iyi olduğunu söyleyebilirim utanmadan. Trompet de yakışmış şarkıya.
Don't Stop the Dance'in orijinali ve Masha Qrella kavırının yanında Masha Qrella'nın en beğendiğim şarkılarından olan I Want You to Know'u da şuracığa MP3 olarak ekliyorum. Bazı şarkılar Kadıköy Arka Oda'da DJ'lik yaptığım günleri anımsatıyor bana, bu şarkı da onlardan biri sanırım.
Ayrıca buradan Masha'ya da seslenmek istiyorum: "Sana bayılmıyorum; ama vasatın üzerinde bir müzik yapıyorsun. Don't give up, keep up the good work!"
(Bu yazıyı biraz "öylesine" yazmış oldum; ama ne yapalım, idare edin).
(Grizzly Bear üyeleri boş bardaklarla poz verirken; çünkü fakirler)
He Hit Me (It Felt Like a Kiss) 1962'de Brill Building'in meşhur şarkı yazarları Gerry Goffin ve Carole King tarafından yazılmış. "Brill Building nedir?", "Brill Building Pop kime denir?" isimli soruların yanıtları için Çöpkuşağı'ndaki şu gönderiye yönlendireyim sizi; hah tamamsa devam edebiliriz.
Gerry Goffin ve Carole King evli iki insan. Evli iki insan derken birbirleriyle evli tabii. İnsan önce bir düşünüyor; "Lan bu Gerry, Carole'u dövüyordu habire; ama Carole da manyağın tekiydi, aralarında sado-mazo mevzular vardı, bu şarkı öyle mi ortaya çıktı?" diye. Değilmiş. Dönemin ünlü şarkıcılarından Little Eva'yı sevgilisi "düzenli olarak" dövüyormuş. Bunu fark eden Goffin ve King, "Ne oluyor arkadaşım?" demişler Eva'ya. Eva tüm içtenliğiyle, sevgilisinin bu davranışının ona olan sevgisinden kaynaklandığını söyleyip, durumu sembolize etmek amacıyla bu sözcüğü söyleyivermiş. "Madem şarkıyazarıyız, neden bunu malzeme etmeyelim ki." diye düşünen Goffin ve King de bu şarkıyı yazmış.
(The Crystals üyeleri rüküşlükten ölmek üzereyken)
"Ses duvarı" olgusunun mucidi, dönemin "efsa... nevi!" prodüktörlerinden (ki henüz 1962'de efsanevi konumuna ulaşmamıştı kendisi; ama olsun, şu an efsanevi bir ağabey) Phil Spector şarkıyı beğenmiş ve The Crystals'a kaydettirmek istemiş. The Crystals üyeleri şarkıdan adeta tiksinmiş. "İstemiyoruz Phil abi, yapma gözünü seveyim." deseler de nafileymiş, şarkı kaydedilmiş. Bu da yetmezmiş gibi bir de 45'lik olarak yayımlanmış.
İnsanlar şarkıya uyuz olmuş, radyo istasyonları çalmayı reddetmiş vesaire. Ki hala, 60'lı yıllara yönelik yayın yapan radyolarda bile kendine çok az yer bulabilen bir şarkı.
(Grizzly Bear üyeleri ufacık bir ekmek dilimini paylaşmaya çalışırken; hala fakirler)
Kısa bir süre önce Grizzly Bear, KEXP için yaptığı bir kayıt seansında bu şarkıyı kavırladı. Ki kendileri orada ve burada verdikleri konserlerde de bu şarkıyı seslendiriyormuş. Misal, 2007'nin başında UCLA'de verdikleri bir konserin kaydı:
Şarkının orijinali ve Grizzly Bear'in KEXP için yaptığı kayıt da aşağıda. Grizzly Bear versiyonunda şarkıyı bir erkeğin söylemesi de ilginç olmuş tabii.
Üstüne üstlük aşağıya bir MP3 daha ekledim. The Crystals versiyonunu rehber alacak olursak şarkının 28. saniyesinde "He couldn't stand..."le başlayıp 38. saniyesinde "...someone knew" şeklinde biten bölüm The Beatles'ın 1965'te yaptığı It's Only Love'ın nakaratına çok benziyor be. Şimdi buradan yola çıkıp "John Lennon, Little Eva'yı haklı bulmuş, sevgilisi onu aşkından dövüyor diye düşünmüş, bu melodiyi de buraya gömerek bir mesaj vermek istemiş." demeyeceğim; saçmalamayın.
(Kendilerini çirkin bulan Elekibass üyeleri, suratlarının fotoğrafta net görünmesini istemezken)
Elekibass Japonyalı bir Indie grup. Yaptıkları müziği, psychedelic "dokunuş"lar (hell yeah!) içeren 60'lı yıllar popu olarak niteleyebilirim rahatlıkla. Müziklerinde gitar, bas, davul, klavyeli çalgılar mevzuunun yanında üflemeli çalgılara da yer veriyorlar. Neşeli, güneşli, laylaylom bir pop müzik icra ediyorlar. Kimi şarkılarını İngilizce, kimisini Japonca, bazılarını da karman çorman bir şekilde söylüyorlar.
Birkaç gün önce 2003 tarihli California albümlerine ait Mellow Yellow isimli şarkıyla tanıdım Elekibass'ı. Hayır, Donovan'ın "aynı adlı" şarkısını kavırlamamış gençler; ama saygı duruşunu da ihmal etmemişler. Şarkı Donovan'ın Mellow Yellow'u nasıl başlıyorsa aynen öyle başlıyor, sonrasında Sean Lennon'un vokali giriyor. Sonrasında Sean Lennon'un vokali girmiyor aslında; ama bu kadar mı benzer yahu. Bu şarkıyı bana birisi gelip "Sean yeni şarkı yapmış, dinlesene." diyerek dinletse inanırdım, o derece. Sean'un anasının (ki kendisi Yoko Ono oluyor bildiğiniz üzere) Japon olmasından mütevellit bütün Japon erkeklerinin ya da Japon kökenli erkeklerin sesi aynı mı diye düşünüverdim tabii. Yanılmışım. Sadece Mellow Yellow'a özgü bir ses tonuymuş o. Grubun diğer şarkılarında aynı ses tonuna rastlamıyoruz. Şarkı melodik, güzel, hoş... Bu şarkıyı bana birisi gelip "60'lardan bir şarkı abi, dinlesene." diyerek dinletse inanırdım, o derece. Yalnız elektrik gitarlarının tonlarını biraz daha terbiye edebilirlermiş sanki.
myspace'lerinde favori müzisyenlerinin The Beatles, The Kinks, NRBQ, Os Mutantes, Kevin Ayers, Of Montreal, The Small Faces, The Who vs. olduğunu belirtmişler. Vokalist Youichi Sakamoto eklemiş: "The Beatles Brezilyalı grupları Portekizce rock'n'roll yapmaya özendirdi. Biz de bu tarz bir etkilenimle Japonca ve İngilizce rock'n'roll yapıyoruz. Kendimizi en basit şekilde böyle tanımlayabiliriz." Sevgili Youichi konserlerde de "Ray Davies olmak istiyorum!" diye bağırıyormuş, bu da nasıl müzik üretmek istediklerine dair başka bir ipucu olabilir. Ben yine de kendisine "Bugün Ray Davies'ler kolay yetişmiyor, Youichi'ciğim." demek istiyorum.
Elekibass, grubun vokalistinin sahibi olduğu Waikiki Record'dan yayımlıyor işlerini. Waikiki Record aynı çizgide başka şeyler de yayımlıyor bir yandan. İngilizceleri oldukça kötü. Siteleri de Japonca zaten.
Japonya, ABD ve Birleşik Krallık sınırları dahilinde Of Montreal, Casper & the Cookies gibi grupların konserlerinde ön grup olarak sahne almışlar. Belki defalarca dinlenecek bir grup değiller; ama özellikle canlı performanslarının eğlenceli olabileceğini düşünüyorum. Bir yandan Türkiye'ye geleceklerini de sanmıyorum tabii.
YouTube marifetiyle Elekibass'ın birkaç videosu ve onlarca canlı performasına ulaşmak mümkün. Onlardan biri olan Summer Soda'yı da hemen gömüyorum buraya. Doo Wop akışı üzerinde ilerleyen eğlenceli bir şarkı. Videosu da "ormanda eğleniyoruz dostlar" temalı:
Grubun myspace'inde bir de Almanack diye bir video var. Muhtemelen The Kinks'in Autumn Almanac'ından esinlenerek üretilmiş bir yapıt. Dilerseniz ona da bir göz atarsınız.
Dinlediğim en muhteşem şarkılardan biri bu. Gavur "hayli rikomendıd" diyor, öyle. Albüm eleştirisi, grup incelemesi falan gibi şeyler için Tolga'yı rahatsız ediniz.
PJ Harvey'i takdir eder, kendisine saygı duyarım; ama hiçbir zaman büyük bir hayranı olmamışımdır. Şu ana kadar yaptığı albümlerde öyle ya da böyle belli bir çizgiyi tutturmuş gidiyordu. Hayır, birbirine çok benzer albümler yapmıyordu; fakat yine de her albümde o aşinalığı hissettiriyordu. 2007 Eylül ayının sonunda yayımladığı yeni albümü White Chalk ise bildiğimiz PJ Harvey'den oldukça farklı.
PJ Harvey'den duymaya alışkın olduğumuz o yakıcı gitarlar, kızgın vokaller, yırtıcı davullar; hepsi uçup gitmiş. Şu an en çok merak ettiğim şey PJ Harvey hayranlarının bu albümü nasıl karşılayacağı.
Albümün açılışında piyanoya vuran parmakların ve peşine eklenen davulların ardından PJ Harvey'in sesini duyuyoruz. PJ Harvey'den duymaya alışık olmadığımız, eskilerden Sibylle Baier ve Vashti Bunyan'ı anımsatan bir vokal tarzı. Hatta sesinin çok yükseklere çıktığı yerlerde Joanna Newsom'ı bile akla düşürebiliyor. Evet, bu albümde PJ Harvey folk yapmış, İngilizlere yaraşır bir folk; ama Gothic Folk mu desem, ne desem bilemedim.
Şarkıların melodik yapıları "hüzünlü" olarak nitelenebilir. Yalnız bu hüzün daha çok ağıtsı, bir miktar epik, ziyadesiyle ürpertici bir hüzün. Hani sevgilinizden ayrıldıktan sonra içki masasına oturup "Hüzün yapalım baba." şeklinde meze edebileceğiniz bir şey değil. Alacakaranlık bir hava, ortaçağdan kalma görkemli gotik binalar, geniş yapraklı ve kocaman ağaçlar (Karadeniz Bölgemizde görülür), muhtemelen sonbahar.
Bu albümde elektrik gitarını bir köşeye fırlatmış PJ, hatta akustik gitar bile çok az kullanılmış. Piyanoların sürüklediği, "sahte" üflemeliler ve kemanların atmosfer kattığı, zaman zaman arpın girdiği, davulların ritim aracı olarak değil de orkestranın bir parçası olarak az ve öz kullanıldığı bir albüm White Chalk. Baroque Pop ve Chamber Pop'un karanlık yüzünü gösteren bir albüm. PJ Harvey'in şu ana kadar yayımladıkları arasında en çok beğendiğim albüm.
The Rumble Strips, İngiltere'nin Devon bölgesinin küçük bir kasabası olan Tavistock'ta "yetişen" çocukluk arkadaşları tarafından kurulmuş. Taşra çocukları diyebilir miyiz? İstersek deriz, kime ne. Tabii her zaman olduğu üzere "Taşı toprağı altındır." diyerek Londra'ya yerleşmiş bu gençler. İlk başta Transgressive Records isimli bağımsız plak şirketinden birkaç 45'lik yayımlayan grup fırsatı değerlendirip hemen büyük bir plak şirketine, Universal/Island Records'a geçmiş. Bu etiketle yayımlanan birkaç 45'lik ve EP'den sonra da ilkalbümleri Girls and Weather'ı 2007 Eylül'ünde yayımlamış.
The Rumble Strips'in müziğinde gitar, bas, davul ve piyanonun yanında trompet ve saksofon da önemli bir yer tutuyor. Öyle aman aman bir müzik yaptıkları söylenemez. 70'ler sonu 80'ler başı Ska Revival'ından, yine aynı dönemin New Wave ve Post-Punk hareketlerinden ve bir miktar da Soul'dan etkilenen grup, Dexy's Midnight Runners'ı anımsatan bir müzik icra ediyor. Yenilerden birine benzetmek, referans vermek gerekiyorsa The Zutons adını hiç utanmadan, çekinmeden yazarım buraya. Çok üstüme gelirseniz bunun yanına bir de Mystery Jets'i ekleyiveririm.
Grubun prodüksiyon anlayışı fazla "temiz" geldi bana. Bu demek olmuyor ki ben "temiz" prodüksiyonlu hiçbir şeyi sevmiyorum. Ne bileyim The Coral da temiz, The Zutons da temiz; ama bunları seviyor, sayıyoruz. The Rumble Strips de "fena değil" kontenjanından yer buluyor kendine.
Time, Alarm Clock, Girls and Boys in Love, Clouds ve Hate Me (You Do)'nun albümdeki diğer şarkılar arasında daha bir güzel göründüğünü belirterek linklerimi vereyim. Clouds ve Hate Me (You Do)'yu buraya ekliyorum; bunların peşinden özellikle Time'ı ve hem 60'ların Motown gruplarını, hem The Jam'i, hem de Belle and Sebastian'ı anımsatan Girls and Boys in Love'ı da grubun myspace'inden dinlemenizi öneriyorum. Canınız isterse tabii, neşenize göre.