Her zaman olduğu üzere, bir grup keşfettim. Adı The Go. Gençler 1998 yılında Detroit'te kurulmuşlar, Detroit'in 90'lar sonundan itibaren yükselen "Garage Rock Revival" zımbırtısına dahiller. Hatta The White Stripes'ın (ki pek sevmem açıkçası) Jack White'ı 1999 yılının başlarına kadar bu grupla da çalışmaktaymış. İlk albümleri Whatcha Doin' ("Neaabıyon") 1999 Eylül'ünde yayımlanmış. Albümdeki bazı şarkılarda Jack White'ın gitar ve vokallerine de rastlanmakta (imiş, ben albümü dinlemedim). İkinci albümleri The Go ("De Get") 2003'te yayımlanmış (ne yalan söyleyeyim, bunu da dinlemedim). Üçüncü ve şimdilik son albümleri Howl on the Haunted Beat You Ride ("Ulu Dur Bakalım Nereye Kadar") ise 2007 yazının sonunda "raflardaki yerini almış". Bu albümü de dinlemedim dersem dayak yiyeceğimi biliyorum; dinledim bunu, korkmayın. Albümün girişindeki ilk 3 şarkı hakikaten çok iyi. Ondan sonraki şarkılarda arada çürük çarık çıksa da (abartıyorum) albümün geneli yine de fena sayılmaz. Yalnız hakikaten ilk 3 şarkıdaki çekicilik bir süre sonra azalıyor. Buldukları en hoş melodilerin önemli bir kısmını o şarkılarda kullanmışlar sanki.
(Aman yarabbim, albüm kapağımız nasıl da retro oldu değil mi?)
Peki bu abiler (en azından son albümleri baz alınarak) nasıl müzik yapıyorlar? Garage Rock Revival demiş idik zaten. 1960'ların garaj müziğini canlandırmak gibi bir misyonları olduğunu söyleyebiliriz kendilerinin. Albümün kayıtları 40 yıl önce yapılmış gibi tınlıyor; kötü bir şey değil, misyonlarına bakacak olursak iyi bir şey. Bazı şarkılarında bu garaj rock etkisinin yanısıra (hatta ondan daha fazla) 60'ların The Hollies, The Turtles, The Yardbirds hatta The Herman's Hermits gibi gruplarına dair bir şeyler de yakalamak mümkün (evet; birbirinden farklı gruplar bunlar, farkındayım). Buna kısaca "60'lar ortası İngiliz popüler müziği etkisi" diyebiliriz. Ancak şarkılar genellikle 60'ların garaj rock müziği istikametinde ilerliyor.
Albümdeki en "garaj" şarkılar Down a Spiral ve Help You Out sanırım. Yalnız Help You Out'taki vokallerde acayip bir Ozzy Osbourne etkisi var ki, öyle çok hoşlandığımı söyleyemeyeceğim. Giriş şarkısı You Go Bangin' On, The Yardbirds'ü anımsatıyor.Mary Ann'in bir The Hollies şarkısından hiçbir farkı yok, bu şarkının bir yerinde Phil Spector'a da ufaktan bir saygı duruşu yapılmış; onun ne olduğunu da siz bulun. Invisible Friends, Smile, Caroline gibi şarkılar Garage Rock'ın oldukça uzağına düşüyor, iyi ki de öyle oluyor; hoş melodiler (Garage Rock sevmiyor değilim, seviyorum tabii de; burada iyi olmuş böyle olması, onu diyorum). Özellikle Invisible Friends ve Caroline'da 60'lar ortası İngilizleri yanında The Bees'e epey "yakınsadıklarını" da söyleyebiliriz. Bazı şarkılarda ise Spoon'un güncellenmemiş hali gibi tınlıyorlar. Bunu şöyle açıklayayım: Şarkı yapıları pek çok noktada benzer özellikler içeriyor; fakat kullanılan ekipman ve yaratılan tını oldukça farklı.
Böyleyken böyle işte. Biraz dağınık bir yazı oldu; ama idare edin.
Gece gece durduk yerde beni "laylaylom" bir halet-i ruhiyeye (yeye) büründüren şahane bir şarkı keşfettim. Aslında bu şarkıyı daha önceden biliyordum; ama kimin söylediğini, ne olduğunu falan bilmiyordum. Ayrıca uzun zamandır da dinlememiştim. Yahu bir şarkı bu kadar mı neşeli olur, bu kadar mı güzel bir "hava katar" ortama.
İngiltere'de 1975'te yapılan Örovizyon Şarkı Yarışması'nın (Örovizyon, evet) galibiymiş bu. Teach In diye Hollandalı bir grup söylüyormuş, buyrun:
Yukarıdaki İngilizce versiyonun yanısıra bir de Hollandaca (Flamanca ya da Felemenkçe diye düzeltmeye kalkmayın, Hollandaca) hali var bu şarkının. Burada şarkıcı ablamız "bim bam bom!" diyor ki, evlere şenlik (ama onu buraya "gömemiyor"muşuz, linke gidin, koş koş koş):
Bu şarkının iki adet Türkçe versiyonunu da Dünya Tersine Dönse adıyla Füsun Önal ve Ayla Algan söylemiş. Mutlaka duymuşumdur/duymuşsunuzdur; ancak henüz ona ulaşabilmiş değilim. Araştırmalarım sürecek.
"Ding-a-Dong every hour / When you pick a flower." Ahahah.
Myspace'lerinde müziklerini alternative/rock/blues olarak tanımlayan güzel grup The Fun Lovin' Criminals'a nedense önceden eğilmemiştim. Hoş şimdi de uzuun uzun anlatmayacağım. Abiler 1995 yılından beri (Fun Lovin' Criminals) ortalıktalarmış. Birkaç tanesi toplama olmak üzere 10 tane "release"leri bulunuyormuş. Şarkılarında bolca hip-hop vokale yer vermelerine karşın benim beğenmem de ilginç oldu aslında; zira hiç sevmem ("Valla abi, bi Gorillaz bi bunlar" desem yeri). 2003 yılında Türkiye'ye festivale gelmişler, "abi adamlar muhteşem, süper eğlendik, patladık eğlenceden, götümüzden yaş geldi" diyen var, "pffff çok sıkıcıydı" diyen var. İzlemedim ben. Dinleyiniz, bakınız:
Pek sevdiğimiz Elephant 6 kolektifi aracılığıyla 10 yıldan uzun süredir yaptığı müziği bizlere ulaştıran "yeni saykedelik akım" savaşçısı (yuh Tolga, böyle tanım mı olur) Of Montreal, The Who'nun 1965 tarihli nefis şarkısı The Kids Are Alright'ı canlı canlı cover'lamış. Bu canlı versiyon yalnızca akustik gitarlar ve vokallerden ibaret olsa da oldukça enerjik.
Ayrıca şarkının The Who versiyonunu yeniden dinlerken daha önce fark etmediğim bir şey dikkatimi çekti: 1:38-1:39 civarında ufak bir editing pürüzü var kayıtta. Hani bunu da not olarak şuraya, köşeye, hah tamam. Biraz daha sola, hah oldu şimdi.
Bazı sözcük oyunları var ki, insan rezil olduğunu bildiği halde söylemeden/yazmadan duramıyor. Bu yazının başlığı da onlardan biri olarak kabul edilsin. Berbat olduğunun farkındayım. Meseleyi daha fazla deşmeden devam edesim var. Mæseçusets.
(Masha Qrella, işini çabuk halletsin diye fotoğrafçıya içinden küfrederken)
Masha Qrella, Alman kökenli Morr Music tayfasından bir ablamız ("tayfa" metaforu da sıktı artık, neyse). Morr Music; The Notwist, Ms. John Soda, Tied & Tickled Trio, The Go Find, Couch, Lali Puna, Múm gibi, genelde Indie Electronic/Indietronica ağırlıklı isimlerin albümlerini yayımlayan hoş bir şirket.
Masha Qrella müzik yapmaya yine Morr Music çatısı altındaki enstrümantal bir Indie Electronic grubu olan Contriva'da başlamış. 2004'ten itibaren de solo albümler yayımlıyor. Sanırım 2005 sonu/2006 başı gibi, Masha Qrella'nın ilk albümü Luck'a epey sardırmıştım. Albüm ve özellikle albümün açılışını yapan ilk üç şarkı pek güzeldi. Karşımda elektronik ve akustik müziğin dengeli bir karışımı olan iyi pop şarkıları duruyordu.
Mashaabla2004 tarihli bu ilkalbümün ardından 2005 yılında Unsolved Remained'i yayımladı. Kanımca bu albüm, ilki kadar başarılı değildi. Elektronik, akustiğin bir adım önüne geçmiş ve müzik bir miktar bulanıklaşmıştı. Gerçi bu albümü çok da kendimi vererek dinlediğimi söyleyemeyeceğim.
Masha Qrella yaklaşık bir yıl kadar önce bir 45'lik de yayımlamış; benim yeni haberim oldu. Don't Stop the Dance ve Saturday'den oluşan bu 45'liğin A yüzü 1985 tarihli Boys and Girls albümünden bir Bryan Ferry cover'ı. Kavırın, şarkının orijinalinden daha iyi olduğunu söyleyebilirim utanmadan. Trompet de yakışmış şarkıya.
Don't Stop the Dance'in orijinali ve Masha Qrella kavırının yanında Masha Qrella'nın en beğendiğim şarkılarından olan I Want You to Know'u da şuracığa MP3 olarak ekliyorum. Bazı şarkılar Kadıköy Arka Oda'da DJ'lik yaptığım günleri anımsatıyor bana, bu şarkı da onlardan biri sanırım.
Ayrıca buradan Masha'ya da seslenmek istiyorum: "Sana bayılmıyorum; ama vasatın üzerinde bir müzik yapıyorsun. Don't give up, keep up the good work!"
(Bu yazıyı biraz "öylesine" yazmış oldum; ama ne yapalım, idare edin).
(Grizzly Bear üyeleri boş bardaklarla poz verirken; çünkü fakirler)
He Hit Me (It Felt Like a Kiss) 1962'de Brill Building'in meşhur şarkı yazarları Gerry Goffin ve Carole King tarafından yazılmış. "Brill Building nedir?", "Brill Building Pop kime denir?" isimli soruların yanıtları için Çöpkuşağı'ndaki şu gönderiye yönlendireyim sizi; hah tamamsa devam edebiliriz.
Gerry Goffin ve Carole King evli iki insan. Evli iki insan derken birbirleriyle evli tabii. İnsan önce bir düşünüyor; "Lan bu Gerry, Carole'u dövüyordu habire; ama Carole da manyağın tekiydi, aralarında sado-mazo mevzular vardı, bu şarkı öyle mi ortaya çıktı?" diye. Değilmiş. Dönemin ünlü şarkıcılarından Little Eva'yı sevgilisi "düzenli olarak" dövüyormuş. Bunu fark eden Goffin ve King, "Ne oluyor arkadaşım?" demişler Eva'ya. Eva tüm içtenliğiyle, sevgilisinin bu davranışının ona olan sevgisinden kaynaklandığını söyleyip, durumu sembolize etmek amacıyla bu sözcüğü söyleyivermiş. "Madem şarkıyazarıyız, neden bunu malzeme etmeyelim ki." diye düşünen Goffin ve King de bu şarkıyı yazmış.
(The Crystals üyeleri rüküşlükten ölmek üzereyken)
"Ses duvarı" olgusunun mucidi, dönemin "efsa... nevi!" prodüktörlerinden (ki henüz 1962'de efsanevi konumuna ulaşmamıştı kendisi; ama olsun, şu an efsanevi bir ağabey) Phil Spector şarkıyı beğenmiş ve The Crystals'a kaydettirmek istemiş. The Crystals üyeleri şarkıdan adeta tiksinmiş. "İstemiyoruz Phil abi, yapma gözünü seveyim." deseler de nafileymiş, şarkı kaydedilmiş. Bu da yetmezmiş gibi bir de 45'lik olarak yayımlanmış.
İnsanlar şarkıya uyuz olmuş, radyo istasyonları çalmayı reddetmiş vesaire. Ki hala, 60'lı yıllara yönelik yayın yapan radyolarda bile kendine çok az yer bulabilen bir şarkı.
(Grizzly Bear üyeleri ufacık bir ekmek dilimini paylaşmaya çalışırken; hala fakirler)
Kısa bir süre önce Grizzly Bear, KEXP için yaptığı bir kayıt seansında bu şarkıyı kavırladı. Ki kendileri orada ve burada verdikleri konserlerde de bu şarkıyı seslendiriyormuş. Misal, 2007'nin başında UCLA'de verdikleri bir konserin kaydı:
Şarkının orijinali ve Grizzly Bear'in KEXP için yaptığı kayıt da aşağıda. Grizzly Bear versiyonunda şarkıyı bir erkeğin söylemesi de ilginç olmuş tabii.
Üstüne üstlük aşağıya bir MP3 daha ekledim. The Crystals versiyonunu rehber alacak olursak şarkının 28. saniyesinde "He couldn't stand..."le başlayıp 38. saniyesinde "...someone knew" şeklinde biten bölüm The Beatles'ın 1965'te yaptığı It's Only Love'ın nakaratına çok benziyor be. Şimdi buradan yola çıkıp "John Lennon, Little Eva'yı haklı bulmuş, sevgilisi onu aşkından dövüyor diye düşünmüş, bu melodiyi de buraya gömerek bir mesaj vermek istemiş." demeyeceğim; saçmalamayın.
(Kendilerini çirkin bulan Elekibass üyeleri, suratlarının fotoğrafta net görünmesini istemezken)
Elekibass Japonyalı bir Indie grup. Yaptıkları müziği, psychedelic "dokunuş"lar (hell yeah!) içeren 60'lı yıllar popu olarak niteleyebilirim rahatlıkla. Müziklerinde gitar, bas, davul, klavyeli çalgılar mevzuunun yanında üflemeli çalgılara da yer veriyorlar. Neşeli, güneşli, laylaylom bir pop müzik icra ediyorlar. Kimi şarkılarını İngilizce, kimisini Japonca, bazılarını da karman çorman bir şekilde söylüyorlar.
Birkaç gün önce 2003 tarihli California albümlerine ait Mellow Yellow isimli şarkıyla tanıdım Elekibass'ı. Hayır, Donovan'ın "aynı adlı" şarkısını kavırlamamış gençler; ama saygı duruşunu da ihmal etmemişler. Şarkı Donovan'ın Mellow Yellow'u nasıl başlıyorsa aynen öyle başlıyor, sonrasında Sean Lennon'un vokali giriyor. Sonrasında Sean Lennon'un vokali girmiyor aslında; ama bu kadar mı benzer yahu. Bu şarkıyı bana birisi gelip "Sean yeni şarkı yapmış, dinlesene." diyerek dinletse inanırdım, o derece. Sean'un anasının (ki kendisi Yoko Ono oluyor bildiğiniz üzere) Japon olmasından mütevellit bütün Japon erkeklerinin ya da Japon kökenli erkeklerin sesi aynı mı diye düşünüverdim tabii. Yanılmışım. Sadece Mellow Yellow'a özgü bir ses tonuymuş o. Grubun diğer şarkılarında aynı ses tonuna rastlamıyoruz. Şarkı melodik, güzel, hoş... Bu şarkıyı bana birisi gelip "60'lardan bir şarkı abi, dinlesene." diyerek dinletse inanırdım, o derece. Yalnız elektrik gitarlarının tonlarını biraz daha terbiye edebilirlermiş sanki.
myspace'lerinde favori müzisyenlerinin The Beatles, The Kinks, NRBQ, Os Mutantes, Kevin Ayers, Of Montreal, The Small Faces, The Who vs. olduğunu belirtmişler. Vokalist Youichi Sakamoto eklemiş: "The Beatles Brezilyalı grupları Portekizce rock'n'roll yapmaya özendirdi. Biz de bu tarz bir etkilenimle Japonca ve İngilizce rock'n'roll yapıyoruz. Kendimizi en basit şekilde böyle tanımlayabiliriz." Sevgili Youichi konserlerde de "Ray Davies olmak istiyorum!" diye bağırıyormuş, bu da nasıl müzik üretmek istediklerine dair başka bir ipucu olabilir. Ben yine de kendisine "Bugün Ray Davies'ler kolay yetişmiyor, Youichi'ciğim." demek istiyorum.
Elekibass, grubun vokalistinin sahibi olduğu Waikiki Record'dan yayımlıyor işlerini. Waikiki Record aynı çizgide başka şeyler de yayımlıyor bir yandan. İngilizceleri oldukça kötü. Siteleri de Japonca zaten.
Japonya, ABD ve Birleşik Krallık sınırları dahilinde Of Montreal, Casper & the Cookies gibi grupların konserlerinde ön grup olarak sahne almışlar. Belki defalarca dinlenecek bir grup değiller; ama özellikle canlı performanslarının eğlenceli olabileceğini düşünüyorum. Bir yandan Türkiye'ye geleceklerini de sanmıyorum tabii.
YouTube marifetiyle Elekibass'ın birkaç videosu ve onlarca canlı performasına ulaşmak mümkün. Onlardan biri olan Summer Soda'yı da hemen gömüyorum buraya. Doo Wop akışı üzerinde ilerleyen eğlenceli bir şarkı. Videosu da "ormanda eğleniyoruz dostlar" temalı:
Grubun myspace'inde bir de Almanack diye bir video var. Muhtemelen The Kinks'in Autumn Almanac'ından esinlenerek üretilmiş bir yapıt. Dilerseniz ona da bir göz atarsınız.